12 Nisan 2020 Pazar

Seviyorsak bir sebebi var! Kaş!



Kaş'ı seviyorum. 
Daha İstanbul'dan çıkarken seviyorum Kaş'ı.  Valizimi hazırlamış, çadırları bagaja atmış, motoru çalıştırırken seviyorum. 

İstanbul'un hemen çıkışında kahve almak için dururken, kahvemle arabama geri dönerken seviyorum. 

10 saat minimum yol çekeceğimi bilirken, Kaş'a gitmeyi bile seviyorum. Yolda olmayı seviyorum. 
10 saatin sonunda o bildiğim, huzurla içime çekeceğim kokuyu düşünürken seviyorum. 

Afyon'da yolu yarılarken, İkbal'de patlıcan kebabımı yerken, bir sonraki molamın Salda 'da olacağını düşünürken seviyorum Kaş'ı. 

Bembeyaz kumları ile Salda'nın ne kadar muhteşem olduğunu fark ederken, sandalyelerimi atıp sandviçimi Salda'ya karşı yerken seviyorum.

Kaputaş'a vardığımda, kutsal toprakların sınırında yüzüm gülmeye başlıyor. Bildiğin heyecanlanıyorum. Merdivenlerden üçer beşer iniyorum. İçimde bikiniler. Serin su beni kendime getirdiğinde anlıyorum. Ohhh! Yine burdayım. İşte yine geldim.. 

Keskin virajları aşıp son bi gayret yola devam ediyorum. Yarım saat sonra antik tiyatroyu geçince solda Kaş Kamping. Kapıda Sedat Abi hoşgeldiniz diyor. Kaş'a gelmeyi seviyorum.

İçerde bungolavlar da var ama benim evim sırtımda. Sedat Abi deniz gören, bir ağaç gölgesi gösteriyor bana. Çadırımı kuruyorum. 

Kaş'ta denize girmeye bayıldığım bir kaç yerden biri burası. Keyfim çokk yerinde. Kulağımda 'uzanmışım kumsala' çalıyor, sevdiceğim yanımda. 

Yarın limanağzına giderim diyorum içimden, Bilal Nuri falan değil ama La Moda, sonraki gün de yeni beach clublar açılmış Küçükçakıla giderken. Oralara takılırım. 

Liman ağzından 5 buçuk 6 en geç dönerim. Gün batımı Dejavu' dan izlenir sonuçta. İçeceklerimizi alır, denize karşı ayaklarımızı uzatırız. Gökhan gerçi güneşi denizde batıralım der şimdi. Bugün burada batsın, yarın denizde batar derim bende. Azcık nazımı yaparım :)

Tuzlu tuzlu tenim yanarken güneşin altında, gözlerimi kapatıp son kez bakarım gökyüzüne gün gitmeden. Derin bir nefes alırım. Kaç yıl oldu? Sahi 30 da mı bitti ?

Sonra akşam rakının yanına mezeleri söyleriz bir bir. Gökhan bana ordan deniz börülcesi ver abi der.
Ben beğendili ahtopot var mı diye sorarım. Her sene bir önceki sene gittiğimiz mekan biraz bozulmuş gibi gelir. Hem sıkı sıkıya bağlıyızdır Kaş'a, hem de yeniliklere çok açık.

İlla bir gece Nereid' de söndürürüz ama feneri. Olmazsa olmaz. 'Her yer Taksim, her yer direniş' yazılı tşörtlerinin hatırına, taa gezi zamanından kalma sadakatimiz. Mekandan çıkarken aşırı pahalı buranın mezeleri, seneye gelmeyelim deriz. Seneye yine geliriz ama:)

Sonra yeni açılan mekanları deneriz. Eski mekanların garsonları transfer olmuştur illa. Myra diye bir yer açılmış bu sene, puanı da çok iyiymiş. Ortam şahane, sahipleri çok şeker insanlar. Olmuş burası der çıkarız.

Her yıl bir milli bayramı Kaş'a denk getirmeye çalışırız mesela. Cumhuriyet Meydanında kutlamalar müthiş olur çünkü. Civar şehirlerden gelenler, müdavimler, Kaş'ın yerlisi derken meydan dolar, taşar. Tüm restoranlar masa atarlar meydana. Davullar çalar. Marşlar söylenir.  30 Ağustos'u denk getirmişsek, 28ini boş geçmeyiz. İyi ki doğdum derken Mezeteryan'da karamelize soğanlı, yer fıstıklı fava eşlik eder kadehlere. En kötü günümüz böyle olsun mu deriz mumları üflerken. Olsun tabi.

Sahilde gecenin bir yarısı yürürken dondurma tezgahında buluruz kendimizi. Yanık dondurma yemeyiz ama Kaş'ın yeni yetmeleri gibi. Gökhan ekşi olanlardan sever, ben kaymak karamel söylerim.

Aheste aheste, sallana sallana buluruz yolumuzu. Her sene dönüp dolaşıp yine Kaş'ta bulduğumuz gibi kendimizi. Sakin huzurla döneriz yatağımıza. Her yıl Kaş tatilinden keyifle döndüğümüz gibi. Bir sonraki günü hayal ederiz. Her yıl bir sonraki Kaş tatilini iple çektiğimiz gibi...

Yaza yine görüşeceğiz Kaş. Bu kış da geçecek. Umutla ve sağlıkla..

Kendine iyi bak..

Özlem Ağca



25 Mayıs 2019 Cumartesi

BARCELONA- BARCELONA PART 2


Yediğin içtiğin senin olsun, bana gezdiklerini anlat! dedi çocuk.
Kız gülümsedi.
Tamam dedi.. Yediğim içtiğim ilk yazıda kaldı zaten, sıra geldi Barselona'da nereler gezilir?
Çocuk kulak kesildi tekrar.
Kız sıralamaya başladı.

1.  Sagrada Familia
2.  Park Güell
3.  Picasso Museum
4.  Casa Battlo
5.  Casa Mila
6.  Camp Nou
7.  Port Vell ( Maremagnum)
8.  Barceloneta
9.  Los Tarantos
10. Park de Ciutadella

Bu yukarıda saydıklarımı görmeden gelme sakın.
Barselona'ya gittiysen önce Gaudi 'yi ezber edeceksin dedi kız.

Gaudi kimdi sahi?

Antoni Gaudi Barselonayı Barselona yapan sıradışı tarzı ile 1800 lü yılların sonlarında yaşamasına rağmen 2020 ye merdiven dayadığımız şu yıllarda bile görenleri hayranlık içerisinde bırakan Art Nouveau akımının öncüsü bir mimardı. Doğanın elinden çıkmamış hiç bir şeye sanat gözüyle bakmazdı. Dindardı. Hala bitmeyen Sagrada Familia yı inşa ederken '' Müşterimin acelesi yok '' derdi. Müşterisi hiç şüphesiz Tanrıydı.

SAGRADA FAMILIA



1883 yılında başlanmış olmasına rağmen hala bitirilememiş olan Gaudi'nin ünlü katedrali! Bitirebilseydi oldukça renkli olacağını düşündüğüm, küçük küçük dış kısımlarda yeşil yaprakların ve çiçeklerin kullanıldığı neogotik yapı... 
İçine girdiğinizde her köşesinde farklı bir sanat eseri karşılayacak sizi, hazırlıklı olun;)
                                                        
Camların renk kombinasyonunu Park Güell deki renk kombinasyonu ile benzetenler???



PARK GÜELL



Mantar çatıları ile Şirinler köyüne benzettiğim Gaudi nin bir başka harikası. Kendisi Unesco Dünya Mirasları Listesine girmiştir.
Aslında Güell isimli bir sanayici için yapılan 60 evlik bir site projesi imiş. Tabi ki tamamlanamamış. Zira Gaudi acele işi pek sevmezmiş:) Yaratıcılık aceleye gelmez arkadaşlar:)

 PİCASSO MUSEUM


Picasso'nun yaklaşık 4000 e yakın eserinin sergilendiği müzedeki eserlerin çoğu Picasso'nun resme başladığı ilk yıllara aittir. 14 yaşında Barselona' ya taşınan ünlü ressamın, resimlerini Jaime Sabartes'e bağışlaması ile müzenin temelleri atılmış oldu.


Adeta bir Pablo Picasso!

 CASA BATTLO

Yine Gaudi’nin şahaserlerinden biri olan ve 2005 yılında Unesco Dünya Mirasları listesine giren Casa Battlo;  şehrin en ilginç yapılarından bir tanesidir.
Passeig de Gracia Bulvarında yer alan yapı; meşhur mozaik çatıları, terası, rengarenk pencereleri ile adeta bir masaldan fırlamış izlenimi veriyor ziyaretçilerine..
 Girişi 15-16 euro civarında. Yolunuz bu civara düşerse, Passeig de Gracia Metro İstasyonunun çıkışında hem Casa Battlo’yu ziyaret edebilir hem de sokak sanatçılarının müzik dinletisi ile mest olabilirsiniz.





CASA MİLA
 
1900 lü yıllarda Mila ailesi için yapılan Casa Mila, Gaudi’nin bitirdiği son eseri olması bakımından ünlü. Gaudi, Casa Mila’dan sonra bitmeyen kilisesi Sagrada Familia inşasına başlıyor. Gaudi’nin diğer eserleri gibi dalgalı formları, kuleleri ve balkonları ile Casa Mila, mimari açıdan mutlaka görülmesi gereken duraklardan bir tanesi.



CAMP NOU

Avrupa’nın en büyük futbol stadyumu olan Nou Camp, şüphesiz futbol severlerin ziyaret etmek isteyeceği yerler listesinde başı çekiyor.
Yaklaşık 100 bin seyirci kapasiteli stadyumu gezmek için 25 euro yu gözden çıkarmanız gerekiyor.





İçeride  FC Barcelona müzesinde, geçmişten günümüze değişen formaları ve alınan kupaları görebilir, Nou Camp hatırası olarak küçük hediyelik eşyalar satin alabilirsiniz.


BARCELONETA

Barselona’nın en keyifli yanlarından biri denize harika bir kıyısının olması. Bu kıyı şeridinin tamamına Barceloneta deniyor. Yazın 40 dereceleri bulan hava,  sahildeki irili ufaklı kafeler, harika tapaslar, pinchoslar gerçekten müthiş bir atmosfer yaratıyor.  Yaz aylarında turist sayısı bu sebeple çok çok fazla. Ama yine de deniz tatili için bizim Ege ve Akdeniz kıyılarının yeri bambaşka. Bu sebepten eğer denize girmeyecekseniz, Barselona ziyareti için biraz daha serin havaları tercih edebilir, kalabalıktan bir nebze olsun uzak, keyifli bir seyahat geçirebilirsiniz.









PARK DE CIUTADELLA

Son durağımız Ciutadella parkı. Barselona’nın en güzel noktalarından bir tanesi olan bu parkta küçük kayıklarla nehir sefası yapmak, hayvanat bahçesini gezmek ve mis gibi doğanın tadını çıkarmak mümkün. Es geçmeyin derim!







Ve Barselonaya veda fotoğrafımız Gökhan'dan! Adios amigosss, kalın sağlıcakla :)



10 Şubat 2017 Cuma

Barcelona-Barcelona (Part1)

 

Esa la rumba de Barcelona!!!

Her duyduğumda içimde ayağa kalkıp dans etme isteği doğuran Manu Chao şarkısı.
Baktım da 2002 yılında çıkarmış Manu Chao bu şarkıyı.

Sonrasında tüm NTV Barcelona maçlarının jeneriği olarak çıktı karşımıza, hatta  Playstation oyunlarının bile jeneriği oldu diye hatırlıyorum. Çok salladı o dönem hatırlar mısınız bilmem.

Meğer dilimizin döndüğünce esa la rumba diye sallayarak eşlik ettiğimiz şarkı esa la rambla de Barcelona imiş. Senelerrrr sonra Barselonaya gidince nasipmiş öğrenmek:)



La Rambla... Katalanların Barcelona'sının bir nevi İstiklal Caddesi diyebiliriz.

Barcelona'nın en merkezi caddesi olan La Rambla bir tarafı sahile uzanan, diğer taraftan da Katalunya Meydanına bağlanan yaklaşık 2- 3 km uzunluğunda, türlü türlü cafe, restoran, pub, lokanta ne ararsanız bulabileceğiniz bir cadde. Şehrin kalbi burada atıyor gibi klişe bir cümle kuracağım, lütfen mazur görün:)

Yukarıda dikkatinizi çekeceği üzere İspanyolların Barcelonası değil de Katalanların Barcelonası dedim çünkü gidince bana hak vereceksiniz, Barcelona da yaşayan insanlar kendilerini İspanyol olarak görmüyorlar. Katalanlar olarak İspanya'yı sürekli sanatsal, kültürel ve sportif faaliyetlerde bir üst basamağa taşıdıklarını ama İspanyol hükümetinden gerekli desteği alamadıklarını ifade ediyor ve İspanya'dan ayrılmak istiyorlar. Yakında uçak biletlerini Katalanya olarak almak durumunda kalabilirsiniz kim bilir?

Hazır uçak biletinden bahsetmişken, 2 kişi gidiş dönüş Pegasus uçak biletlerimizi 520 TL ye aldığımızı dip not olarak geçmek isterim. Nereden geliyor bu değirmenin suyu diye soran dostlarımıza duyurulur.  Sevgiler..  Yurt içi uçamazsınız yeminle bu fiyata:)

Peki nerede kalalım dediğinizi duyar gibiyim. Tamamen beklenti meselesi olsa da yatmadan yatmaya gideceğimiz otel için benim dikkat ettiğim birkaç kriter var

İlki efsane paralar konuşmuyorsak merkezde olsun. Sabah kalkıp direk şehrin içine karışabilelim, akşam bütün gün dolaşıp yürüdükten sonra yemeğimizi güzelce yiyelim, yakın yakın otelimize dönelim. Bir diğeri temiz ve düzgün bir otel olması, onun dışında inanılmaz lüks olsun, zincir olsun  vs gibi sıkıntılarım yok. Hatta lokal olmasını tercih ederim ki deneyim olsun.

Biz Barcelona da La rambla'nın üzerinde kaldık. Metro istasyonuna 200 metre uzaklıktaydı. Mart ayında hava biraz soğuk olduğu için uzak mesafelere metro ile gittik.

Bu arada Barselona'ya gidiş mevsimi olarak yazı tercih ederseniz, kızgın kumlardan serin sulara dalabilir, beachlerin tadını çıkarabilirsiniz. Baharda da fena olmuyormuş ama Nisan gibi falan. Mart ayı biraz soğuktu, beklentim daha sıcak olması yönündeydi ne yalan söyleyeyim. 

 


Sıra geldi yemeklere...

Hayatımda hiç bir mutfağın yemeklerini bu kadar sevmedim, itiraf ediyorum. Tabi ki Türk mutfağından sonra. Daha iyisini görene kadar İtalya da fena değildi ama İspanya skorları biraz değiştirdi. Yemeden dönmemeniz gerekenleri sıralıyorum.

             Sangria: Bol meyve parçacıklı ferah ferah içebileceğiniz bir İspanyol şarabı. 10- 15 euro arası bir fiyatla bir şişe sipariş edebilirsiniz. Gidip döndükten sonra evde rahatlıkla kendiniz de hazırlayabilirsiniz. Oldukça kolay ve pratik.

             Paella: Doğru yerde yemenizin şart olduğu içerisinde kırmızı et ve deniz mahsullerinin de bulunduğu bir çeşit pilav. Pirinç ve buğdaydan yapılan versiyonları mevcut. Biz La Rambla üzerinde çeşitli restoranların küçük bir meydan oluşturduğu Plaça Reial bölgesinde bir restoranda yedik. O meydanda paellaya domuz eti koymayan tek restauranttı yediğimiz restoran. Ama çok başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. Hava çok soğuktu ve çok acıkmıştık, o yüzden maalesef başka restaurant arayamadık.

 



Zamanında Galata kulesinin arkasında İspanyol bir restaurant vardı. Şimdilerde kapandı sanıyorum. Begüm'ün doğum gününü kutlamak için gitmiştik. Hey gidi, seneler geçmiş:) İlk Paella'mı orada yemiş, çok beğenmiştim. O yüzden bu yemeğin daha başarılı olduğuna dair inancım tam. Ciutadella Parkının biraz ilerisinde sahilde Xiringutio Escriba adında bir restaurant var. Foursquare puanı 8.9. Bir daha Barcelona'ya gidersem orada yiyeceğim kesinlikle. Adını döndükten sonra çok fazla duydum, okudum.

             Tapas: Türk damak tadına en uygun yiyeceklerden bir tanesi. Biz meze diyoruz, İspanyollar tapas... Çok bir farkı olduğunu söyleyemeyeceğim. Ama ben mezeleri de bayıla bayıla mideye indirdiğim için, tapaslar hakkında en ufak olumsuz bir cümle bile sarf edemem:) Risk almak istemiyorsanız patates bravas bildiğiniz patates tava. Küp küp doğranmış patates kızartması, yoğurtla servis ediliyor. Onun dışında adından kolayca anlayacağınız calamares fritos var ki o da bildiğiniz kalamar tava, yine özel bir sosla servis ediliyor. Gambas al ajillo, ismi ile müsemma bu tapasımız da aslında sarımsaklı karides olarak sofralarınızın baş tacı. Biz soframızı o gece Les Quinze Nits de kurduk, oldukça sevimli bir mekandı, sangriları, tapasları götürdük, uzun uzun keyif yaptık.

 


             Son olarak Pintxos dan bahsetmek istiyorum ki kendisi kesinlikle bayılacağınızın garantisini verdiğim süper lezzetli ekmek üstleri. Bas bölgesine ait bir lezzet, sıklıkla tapaslarla karıştırılır. Bu konuda hassasiyetimi mazur görün ancak tapasla alakası bile yok. Tapaslar bizdeki meze kültürüne benzediği için midir bilmem bana çok özgün gelmedi. Farklı ülkelerde farklı isimlerde benzer lezzetler mevcut. Ama pintxos ların çeşitliği, tatları, görünüşleri apayrı, resmen aşık oldum. Biz Euskal Etxea Taberna da yedik pintxos larımızı. Foursquare puanı 8.1. Çok tatlı, çok şeker insanlar işletiyor. Arkada babaanne çok güzel tatlılar yapıyor ancak bu tatlılar menüde yok. Bence sevdikleri müşterilere ikram ediyorlar:) Ya da bize denk geldi, megolamanlık yapmayayım şimdi:) Bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim, hayatımda içtiğim en güzel şaraplar arasına girecek bir şarap içtim bu mekanda. İsmi Etxeita. Hafif buruk bir tadı çok da hoş bir kokusu var. Lokal Bas bölgesine ait bir şarapmış, Barcelona'da bulmanız çok zor dedi restoranın sahibi. Adresinizi verirseniz sizin için bir şişe gönderebilirim bile dedi, gerçekten çok şeker insanlardı. 

 
 


Yine enteresan bulduğum bir şey... Açık büfe şeklinde çeşit çeşit pintxos'ların bulunduğu bir masa var. Kürdan batırılmış kanepeler.  Dilediğiniz gibi tabağınıza alıyorsunuz, masanıza ya da bar kısmına geçiyor ve şarabınızı sipariş ediyorsunuz. Yemeğinizi bitirdikten sonra garson geliyor, tabağınızdaki kürdanları sayıyor ve hesabınızı çıkarıyor. Enterasan bir güven sistemi üzerine kurulu yaşamları. Türkiye'de olsa kürdanların yarısını çöpe atarlar maalesef :)

 


Yemekler tamam, peki nerede kahvaltı edeceğiz biz ?

Bu kız sizin için her şeyi düşündü. Lütfen sakin olun ve arkanıza yaslanın:)
Kahvaltı için 2 farklı yeri deneyimleme fırsatım oldu. Biri Artisa. La rambla üzerinde Plaça Reial bölgesinde, Foursquare puanı 8,6.  Aslında çok şirin ufak bir kahve dükkanı. Ama nefis krepler yapıyorlar. Ben tavuklu olanını denedim, Gökhan nutellalı olanını tercih etti. İkimiz de bayıldık. Krep dışında kruvasanlar, cheesecakeler, pastalar ne ararsanız var:) Gönül rahatlığı ile gidebilirsiniz.

 
 


Bir diğer mekan Milk. Foursquare puanı 9.1. İspanyollara ait Tortilla'yı yemeden döneceğimi düşünmediniz heralde:)

Tortilla bir çeşit İspanyol omleti. Patates ve yumurtadan yapıyorlar, çok ekstrem bir esprisi yok, o yüzden yukardaki must listeme koymadım. Ama denemeden gitmek de istemedim açıkçası.
 
 

 



Kahvaltıdan sonra vakit bulabilirseniz, La Bouqueria Market'i de bi turlayabilirsiniz.
Çok da fazla hoşuma gittiğini söyleyemeyeceğim ama bir iki tropikal meyve tatmak fena olmayabilir.
 
 




  Bonus öneri: Akşamüstü şöyle bir dinleneyim, çok yürüdüm ayaklarıma kara sular indi, iki bira içip soluklanayım derseniz, sizi Port de Barcelona da Maremagnum alışveriş merkezinin girişinin solunda kalan deniz manzaralı bira patates mekanımıza bekleriz.
 
 
 
Geleneksel İspanyol birası olan Cruzcampo ve limonlusunu denemenizi de şiddetle tavsiye ederiz efenim.


 
Ağzınızın tadının hiç bozulmaması dileklerimle..
Barcelona-Barcelona (Part 2)yi bendeniz yazana kadar sevgiyle kalın.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

23 Eylül 2016 Cuma

GRAND CANYON


BÜYÜK KANYON!

Amerika'ya gidip döndükten sonra klasik sordular.
-En çok nereyi beğendin?
Gariptir ki rotayı çizerken acaba gitsek mi, gidip dönenler dağ taş diyorlar, gitmesek çok şey kaybeder miyiz diye düşündüğümüz bir yer olmasına rağmen düşünmeden Kanyooonnnn dedim.
Şimdi düşünüyorum:) Düşünüyorummmm, düşündüm, yok yine Kanyon arkadaş!



Ben güneşin doğuşunu hiç izlememiştim. Hususi bu iş için kalkıp burdan da güneş ne güzel doğar diye oturup, gecenin en ayazında, ha doğdu ha doğacak diye gözümü semaya dikmemiştim.
Ne büyük bir kayıpmış. O ne güzel bir mucizeymiş. Sadece güneşin doğuşu için bile bir sayfa yazabilirim sanırım.



Lafı uzatmayacağım ama şunu söyleyeyim. Neden insanlar dara düştüğünde, her karanlığın bir aydınlığı, her gecenin bir sabahı vardır dediklerini ben orda anladım. Zifiri karanlığın arasından güneşin süzülüşünü gördüm de kavradım.



Vegastan Büyük Kanyon'a gitmek için 2 rota var. Biri güneş doğuşu ve güneş batışı olmak üzere günde 2 kere düzenlenen helikopter seferleri.
İnternet üzerinden kendiniz satın alabileceğiniz gibi, Vegasta adım başı karşılaşabileceğiniz standlardan tur bileti olarak da temin edebilirsiniz.

Buyurun internet sitesi:

http://www.papillon.com/grand-canyon-national-park/?equipment=helicopter
http://www.papillon.com/grand-canyon-national-park/helicopter-air-tours/north-canyon-tour

Arizona eyaletine bağlı Kanyon'un South ve North Rim denilen 2 seyir bölgesi var. Bizim okuduğumuz sitelere göre South Rim kısmı manzara olarak North a göre çok daha başarılı. South Rim yıl boyu açık, ancak North Rim 15 Mayıs ve 15 Ekim tarihleri arasında ziyaret edilebiliyor.

Helikopterden bahsettik. Bir diğer yol, araba ile kara yolu:) Vegastan South Rim 4 saat sürüyor. Yolda Kızılderili köylerine rastlayacağımı sanıyordum ama maalesef South Rim yolunda köy yokmuş ya da biz göremedik. North Rim e giderken Kızılderili köylerine rastlamak mümkünmüş.
South Rim e giderken yolun bir kısmında Route 66 ya uğrayabiliyorsunuz. Magnetini almayanı dövüyorlar.

Route 66 hatırası

Yolda Skywalk a uğrayabilirsiniz ama biz güneşin batışına yetişmeye çalıştığımız için hiç uğramadan geçtik. Şimdi fotoğraflara bakınca aklım kalmadı diyemem ama:)



Tam bu noktadaaaa dikkatli okuyucularım, bu kız güneşin doğuşu diyordu şimdi batışı mı oldu, yoksa 2sini birden mi izledi diye düşünebilirler. Maalesef o hikaye oldukça acıklı:)

Vegas'tan kahvaltı sonrası hemen çıkmayı planlayan Ceren- Cem- Özlem- Gökhan 4lüsü Vegastaki Marshall ve Ross for less gerçeği ile yüzleşir.
Ya 2 dk baksak mı diye girdikleri mağazadan 2 dk da çıkamadıkları için maalesef son sürat yetişmeye çalışmalarına rağmen buraya dikkat tam tamına 4 dk ile güneşin batışını kaçırırlar. Yine başka bir bilimsel gerçek. Güneş battıktan 5 dk sonra her yer zifiri kararıyor.Normalde binaların arasında kaybolduktan sonra 1 saat aydınlıkta takılmanıza aldanmayın:) Gerçekten battı mı batıyor mendebur!



Biz az farkla kaçırmamıza rağmen içeriye girip bir keşif yapalım diye 2 günlük biletimizi aldık, girdik Milli Park'a. Karanlıkta nereye gitmeniz gerektiğini bulmak çok zor. Biz ertesi gün öğrendik mesela. Grand Canyon Visitor Center'a gitmemiz gerekiyormuş. Hoş, gitsek de 7 de kapanıyormuş zaten. Neyse. Bu arada 1 gün ile 2 gün arasında fiyat farkı yok gibi bir şeydi. 2 gün için 50 dolar verdik diye hatırlıyorum.

Visitor Center
İçeride internet çekmediğini de söyleyelim arkadaşlar. Girince bakarız tam nereye gitmek lazımmış diye düşünüyorsanız, yapmayın. Koskoca bir milli park. Ağaçlar, korular vs.
View pointler var ama biz akşam bulamamıştık. Bir yerde kalalım o zaman dedik. İnternet yok, booking.com yok, ne yapacağımızı şaşırdık. Kanyonun restoranına gittik ama orada da internet maalesef çekmiyor. Hediyelik eşya satan bir dükkana bir tane masaüstü bilgisayar koymuşlar, Ceren sağolsun bir kaç otel baktı. Grand Kanyon içindeki ve çevresindeki yerler ateş pahası. Gecelik 300 USD lar konuşuluyor.



Dedik illa ki çıkacağız Kanyon'dan. Atladık arabalara. Bari şehre biraz yaklaşınca otellere bakabiliriz diye. Gitmeden bir kaç blogda Flagstaff bölgesinde kalıyor insanlar diye okumuştuk. Oraya doğru yola çıktık. Yolda internetimize kavuştuğumuz için hem Flagstaff dan daha yakın hem de daha uygun otellerin bulunduğu Williams bölgesini keşfettik. Tavsiye ederim. Bu bölgede kanyon'a 45 dk mesafede temiz, güzel ve ucuz oteller bulabilirsiniz.

4 saat yol, arkasından Kanyon'da debelenme, tekrar 45 dk Williams derken epey yorulmuşuz ki resmen sızdık. Gece 3 buçuk gibi otelden çıkıp 4 buçuk gibi Kanyon civarında olduk.



Güneşin doğuşunu en güzel izleyebileceğiniz manzara noktası Mather Point.

Oraya varınca daha 40 dk var güneşin doğuşuna, arabada bekleyelim 5 dk kala çıkarız diye düşüneceksiniz, ama yapmayın. Biliyorum aşırı soğuk, polar üstüne polar giydik de çıktık ama riske atmayalım diye izleme noktasına gittik beklemeye başladık.



Son yarım saat kala ana baba günü gibi oluyor arkadaşlar abartmıyorum. Millet battaniyelerini üzerine almış da gelmiş. Otel havlularını sırtına dolayanını bile gördüm.

Ve işte o an. Güneşin önce gök kuşağı gibi karanlığı aydınlatması. Pembe ve morun her tonu. Sonra ışık huzmelerinin yavaş yavaş ufuk çizgisinde dağılışı ve güneşin telaşsız huzurlu umutla doğuşu.


Ben susayım, fotoğraflar konuşsun. Profesyonel bir makinam olsaydı da gözümün gördüğünü size de gösterebileydim keşke...



Mather Point dışında bir de Colorado nehrini çok net görebileceğiniz Scenic Hermits Road rotası var ki, bu rota için arabanızı bırakıp, otobüslere binmeniz gerekiyor.



Biz bu rotada Hopi View ve Trailview Overlook a gittik.






Bu seyahati planlarken Grand Canyon a gidip gitmemek konusunda çok kararsızdık.
Dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım ki bizim gibi acabası olan insanlara bu yazı yol göstersin.

Yolunuz o taraflara düşerse izin verin; Unesco Dünya Miraslarının temel taşlarından biri olan Grand Canyon, içinde yaşadığınız dünyanın ne kadar büyük, sizinse aslında o koskoca dünyada ne kadar da küçücük olduğunuzu anlatsın. Kafanıza taktığınız problemlerin, sıkıntıların aslında ne kadar önemsiz olduğunu size kavratsın.



Tek önemli şeyin aslında biriktirdiğiniz gülen hatıralar olduğunu asla unutmayın. Ve bu hatıraları oluşturmak için çaba gösterin.

Sevgiyle kalın.