6 Kasım 2015 Cuma

BOZCAADA-BİR KÜÇÜK EYLÜL MESELESİ


Bir Eylül sabahıydı Bozcaadaya vardığımızda. Adıyla müsemma bir cennet köşesi ile tanıştık. Sonbaharın yavaş yavaş yüzünü göstermesinden midir bilmiyorum ama artık boz renge çalmış sıra sıra ağaçlar, pırıl pırıl tertemiz bir deniz, nefesini içine doldurduğunda başını döndürecek saflıkta bir hava.


Bir küçük Eylül Meselesi filminde bayılmıştım adaya. İzleyenler bilir ilk tanıştıkları Çınaraltı kafe, kaldıkları pansiyon, akşam yemek yedikleri, balıkçıların sıra sıra sokaklara sandalye masa attıkları o sokak, esas kızın esas oğlana yüzme öğrettiği o küçücük şirin koy.

Filmi izledim, buraya gitmemiz lazım dedim Gökhan’a. Gittik, gezdik, gördük. Geç bile kalmışız...

Şimdiiiiiii, öncelikle adaya gidişten bahsetmek istiyorum. Bir haftasonunu adada geçirmek istiyor ve yarışmaya İstanbuldan katılıyorsanız işiniz biraz zor. Yandex in 6 buçuk saat yol göstermesine aldanmayın, yol bildiğiniz 9 saat sürüyor. Biz Eskihisar dan Topçular a feribotla geçtik. Çanakkale üzerinden Geyikli yi geçerek adaya ulaştık. Ayçiçeği tarlalarının arasında birazcık kaybolduk ama Cuma günü izin aldığımız ve erken saatte ( 6 gibi )  yola koyulduğumuz için saat 2 – 2 buçuk gibi adada idik.

 İlk durağımız Ada Camping kamp alanıydı. Hayatımda ilk defa çadırda kalacaktım ve çok heyecanlıydım. Bundan bir sene önce çadırın alt tarafı ile bir bütün olduğundan bile habersiz ben, yerden yılan falan gelir mi acaba diye korkardım. O tarz kimseye söyleyemediğiniz, kocanız size güler, hiç mi görmedin kardeşim der diye çekindiğiniz çadıra dair şeyler varsa olayı biraz açıklığa kavuşturayım.  Şimdi arkadaşlar önce Amerikan filmlerindeki bütün o korkutucu çadır sahnelerini aklınızdan çıkarın. Kalacağınız yer ormanın derinlikleri değil, gayet Ayazma plajına 7 dk mesafede bir çadır otel. Elektriği, suyu, mutfağı, kafesi, kahvaltı salonu, keyif yapmak için salıncağı ( ki salıncağın hayatımdaki yeri gerçekten başkadır) bile olan açık bir alan. Geldiğinizde arabalarınızı park edeceğiniz bir otoparkı mevcut. Çadırınız kendinizin ise geceliği kişi başı 25 TL, onların çadırını kullanıyorsanız geceliği kişi başı 35 TL . Bungolovlarda yer yoktu, fiyatını sormadım , ama pahalı olduğunu sanmıyorum. Temiz, sakin, şirin bir mekan kendisi.


Amaaaa ben İstanbulluyum, beyaz yakayım, motivasyon sebebim Güneyde işletme, Ege de pansiyon diyorsanız da Ada Camping gibi bir kamp alanı adada tek ve haliyle yeterli değil. Bağbozumunda hele mekan dolup taşıyor. Biz tam o hafta gittiğimiz için bungolovlarda hiç yer yoktu, kendi çadırınızla kalacağınız bir alan bile kalmamış.. Günler öncesinden rezervasyon yapmasak başımızı sokacak küçük çadırlarımız olmayacaktı.  İnsanlar arabalarının önlerinde, uyku tulumlarında yerlerde uyuyorlardı o derece.  Piyasada bir açık var benden söylemesiiiiii J
Ayazma Plajı
Bikinilerimizi, mayolarımızı giydikten sonraaa, 9 saat boyunca özlemle beklediğimiz Ayazma Plajına geldikkk. Plajın hemen karşısında bir Tekel bayi var. Bomonti Filtresizleri, patates cipslerimizi, çekirdeğimizi kaptık, bu sırada kollarımızda Caddebostan sandalyelerimiz var, plaja geldik. Plaja biraz daha yatırım yapılabilir ama ben bu sakin halini de çok sevdim. Denizin berraklığı mükemmel, altı baştan başa kum. Yanınıza deniz gözlüğü ve mümkünse şnorkel getirin, yanınızdan geçen kocamann balıklara inanamayacaksınız,  bir sürü deniz kestanesi var. Dokunmak tehlikeli değilmiş, ama yine de ben elimi süremiyorum. İçini açarsanız pembemsi bir sıvısı var, içilebiliyormuş, ama sanırım açlıktan ölmeme ramak kalıncaya kadar bunu denemeyeceğim.  Suyu biraz tuzlu, Karadenizin tatlı suyundan sonra biraz garipsedim ama tuzlu su o kadar güzel kaldırıyor ki yüzerken yorulmuyorsunuz. Doya doya yüzdüm, döndüm cips bira yaptım, sonra tekrar yüzdüm... Keyifliydi...

Saat 18.30 gibi kalktık plajdan, merkezdeki süpermarketten Bozcaada şaraplarımızı aldık. Yanına eski kaşar ve dil peyniri bulabildik, pesto soslu peynir ya da gouda kadar olmasa da açlıktan mıdır, atmosferden midir bilinmez inanılmaz lezzetlilerdi.  Saat 7 olmadan rüzgar güllerine varmış olduk siz de sakın geç kalmayın, yine hayat kurtaran Caddebostan sandalyelerinizi kurun ya da pöti kareli sofrabezinizi yere serin. Eğer sizin de Sıla gibi over düşünceli keyif manyağı bir arkadaşınız varsa, şarabı karton bardakta içmem ben arkadaş, çadırda kal dediniz kaldık, ama bu kadarı fazla der ve çantasından plastik kadehlerini çıkarır.  Telefondan da Nil “ Sen beni boşuna hiç kalbinin oralara koyma” diye mırıldanmaya başladı mı tamamdır. Hani hayatınızın belli anlarını zihniniz durdurur ya, böyle alakasız, durduk yere... Tam o sırada öyle durdu sanki an...Yıldızlar başımızın üzerindeki çarşafa dağılmış, yanımda sevdiğim adam, adanın rüzgarları tenime dokunuyor sanki.
Ya yukarıda yıldızlar, sevdiğim adam, adanın rüzgarları falan diyorum adamın verdiği poza bak:)))
 
Sanırım saat geceyarısını vurana kadar manzara karşısında, aslında sonradan düşündüğümüzde uçurumun kenarında kafalarımız bir milyon takıldık. Şimdi bakınca uçurum, şarap falan biraz tehlikeli geliyor ama o zaman başımızda kavak yelleriJ Geceyi orada noktaladık. Çadırlarımıza döndük, top patlasa uyanmazdık öyle diyeyimJ
Ertesi gün kahvaltı için Çınaraltı Kafe ye gittik. Mekan Bozcaadanın merkezinde. Sokağa tahta sandalyeler atmışlar, dev bir çınarın altında miss gibi menemenler, çaylar, pattisler. Fiyatlar da gayet uygundu.  Karnımızı tıka basa doldurduktan sonra biraz yürüyelim dedik, kahvelerimizi içmek için  Zübeyde Hanım a doğru yola koyulduk. Adanın biliyorsunuz sakızı meşhur. Yolda giderken sağlı sollu pazarlar kurulmuş, taze nane, kekik ve tabi ki bir şişe sakız aldık. Meşhur sakızlı muhallebiyi evde kesin deneyeceğim. 10 dk lık yürüyüşten sonra Zübeyde Hanım a ulaştığımızda yine ağaçların arasında küçük renkli aydınlatmaların asılı olduğu şirin mi şirin bir kafe ile karşılaştık. Bazı akşamlar burada yazlık sinema kuruluyormuş. Maalesef bize denk gelmedi ama denk gelirseniz mutlaka uğrayın.

Yeme,içme faslımız bittikten sonra bu gün de bir değişiklik olsun diye Akvaryum Koyu’na geçtik. Akvaryum Koyu merkeze bir tık daha uzak ve iki ayrı yamacın altına uzanan 2 plaja sahip bir koy. Araba park olayı biraz sıkıntı. Koy küçük olduğu için kalabalık dönemlerde insan yoğunluğundan rahatsız olmanız olası ama yine de şnorkel ile suyun altına bir göz atmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Ayrıca Akvaryum Koyuna gelirken kesinlikle yanınıza deniz ayakkabılarınızı alın, onlar olmadan yürümek konusunda problem yaşayabilirsiniz.  Biz Akvaryum Koyunun daha geniş olan plajına kalabalıktan dolayı giremedik, küçük kısım da çok kayalıklı ve taşlı olduğu için sınırlı zaman geçirebildik, bu yüzden canımız kanımız güzel Ayazma mıza geri döndük. Mis gibi denizin tadını akşam geç saatlere kadar çıkardık.

Dünyaca ünlü Akvaryum Koyu
 
Akşam olduğunda o kadar acıkmıştık ki Ayazma plajının hemen karşısında Koreli Restaurant a adeta saldırdık. Foursquare puanı 7.7 idi ama inanın insanlar neden bu kadar puan kırmış anlamadım. Mezeleri çok başarılı. Özellikle çiğ börek, sıcak yoğurtlu ot, kabak çiçeği dolması, peynirli patlıcanı mükemmel. Patpat dedikleri karışık kızartmanın tadına da mutlaka bakmalısınız.
Adada 2. günümüzü de bitirdikten sonra yavaş yavaş “ya 3 gün de Bozcaadaya çok azmış, yarın dönüyor muyuz, nasıl bu kadar hızlı geçti haftaiçi ofiste geçmeyen bilmem naptığımın zamanı”diyerek söylenmeye başladık.
En korunaklı anı defterimiz olan, güzel anıları biz bile farketmeden noktasına virgülüne kadar kayda alan belleğimiz hiç bir fırsatı kaçırmamız için bizi inceden telkin ediyordu. Ertesi gün çok erken kalktık. Saat 6 yı 20 geçe Ayazma’daydık. Benim gecenin nemiyle hafif ıslak şezlonglardaki yoga seansımı görmeniz gerekiyorduJ
 
Bizim gibi deli bir kaç kişi ile birlikte ortadaki iskeleye kadar yüzüp ben diyeyim 40 kere siz diyin 50 kere suya atladık.
Bizim doğamız bu arkadaşlar. Sabah kalktığında ait olduğun doğaya uyanmak, ağaçlara dokunmak, denize atlayıp keyifle yüzmek, kumsalda dolaşmak!!! Bunun yerine 52 haftanın 2 si bayram 2 si yıllk izin desen 48 haftası şanslıysanız haftanın 5 , değilseniz 6-7 günü sabahın 6 sında kalkıyoruz, ne bir çiçek, ne bir su birikintisi  görmeden taş binaların içlerinde ömrümüzü harcıyoruz.
Neyse buralara daha sonra gireriz. Konuyu dağıtmıyorum.

Son günümüz olduğu için inanılmaz planlı şekilde hareket ettik. Kahvaltı için adanın en yüksek puanlı kahvaltı mekanı olan Rengigül Restaurant’a geldik. Sılacım yavrum o kadar acıktı ki facebook gönderisini aynen paylaşıyorum.

Kahvaltı için rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Mekanın tatlışko sahibi bizi geri çevirmek istemedi ama normalde yer bulmak hele rezervasyonunuz olmadan baya zor.
Genel görünüm bu şekilde, tavandan sarkan yıldızlara, çiçeklerden fışkıran kalplere bakar mısınnn allasen:)

Reçellerin layık olduğu muamele bu arkadaş! Isırgan otundan reçel mi olur demeyin deneyin :)
 
Mekanın döşemeleri bile nasıl özenli bakar mısın?

Kahvaltı mükemmel arkadaşlar. El yapımı böreklerle cibinlikli masalarda layık olduğu değeri gören reçelleri tek geçiyorum. Buraya gitmeden İstanbul’a dönmeyin. Ciddiyim. Bak valla dönmeyin son kez söylüyorumJ
Kahvaltı bu şekilde üstü kapalı olarak hazır bekliyor sizi. Deli gibi açım servis hızlı mı sorusuna cevap olsun. Sıcaklar da hemen arkasından geliyor...
Ambiyans cidden süper yaaa!
Kahvaltıdan sonra sakızlı muhallebi için Ada Kafe’ye gittik. Sonrasında da bağ bozumu olduğundan mütevellit bağları dolaşıp şarap tadımı yapacağız zannediyordum ki maalesef geçtiğimiz yıl bu aktiviteyi sanırım yasalardaki bir değişiklik sebebi ile iptal etmişler. Artık sadece şarap tadım restaurantlarında tadım yapabiliyormuşuz. Biz de Çamlıbağ saraplarının tadımlarının yapıldığı bir şarap evine gittik.
Mekan Tenedion Wine House. Tek kelime ile bayıldım! 10 cesit sarap 10 lira arkadaşlar. Şişe fiyatları da oldukça uygun ama çalışanların size kısa kısa bilgiler verdiği 10 farklı şarabın nasıl yapıldığını, metal ya da ahşap fıçılarda beklemesinin şarabın tadına nasıl etki ettiğini öğrenip güzel bir tecrübe edinmek istiyorsanız azar azar denemek çok mantıklı. Yok ben kuru kuru icemem şarabı diyorsanız da bi peynir tabagi söyleyin yanına🍷🍷Ohh değmeyin keyfinizeJ
Fiyatlar gayet uygun gördüğünüz üzere...


İşteee bizim mükemme Bozcaada ve daha nice türlü aktiviteler ekibimiz. Tatil var deyince yerinde duramayan tipler hepsi. Sağ baştan Rahmi Akman, sevgili eşi Sıla Akman ( hani over düşünceli keyif manyağı demiştim yazının bir yerinde:) ) , bendeniz efenim, en son olarak da beni bu blog konusunda inanılmaz motive eden canımdan parçam sevgili kocişim Gökhan...Buradannnnn ilk yazımı daaaaa kendisine ithaf ediyorum, sevgiler:)
Gezimizi bitirirken aklımızda kalan son şey bir günümüz daha olsaydı da merkezdeki meyhanelerden birine de uğrayabilseydik oldu. Maalesef dönmek zorundaydık ama siz siz olun programınızı ona göre ayarlayın. Merkezde hem liman kısmında, hem de ara sokak boyunca dışarıya masa sandalye atılmış meyhaneler var. Güverte, Sandal, Ali Baba, Simyon, Tenedos ve Martı dan birini tercih edebilirsiniz. Sandal Meyhane nin puanı 8.0. Ben kalsaydım sanırım Sandal ‘ı tercih edecektim.
 Maalesef 3 günün sonuna geldik. Masal gibiydi. İstanbul’un yarısının orada olmasına rağmen ada hala biraz el değmemişti sanki. Temennim inşallah dokusu hiç bozulmaz. Biz çok ama çok eğlendik.
Umarım siz de bu yazıdan sonra sevgilinizin elinden tutar, bir kaç gün için bu harika yere gidersiniz. Kimbilir belki de dönmezsiniz? J