Bir Eylül sabahıydı Bozcaadaya vardığımızda. Adıyla müsemma
bir cennet köşesi ile tanıştık. Sonbaharın yavaş yavaş yüzünü göstermesinden
midir bilmiyorum ama artık boz renge çalmış sıra sıra ağaçlar, pırıl pırıl
tertemiz bir deniz, nefesini içine doldurduğunda başını döndürecek saflıkta bir
hava.
Filmi izledim, buraya gitmemiz lazım dedim Gökhan’a. Gittik,
gezdik, gördük. Geç bile kalmışız...
Şimdiiiiiii, öncelikle adaya gidişten bahsetmek istiyorum.
Bir haftasonunu adada geçirmek istiyor ve yarışmaya İstanbuldan katılıyorsanız
işiniz biraz zor. Yandex in 6 buçuk saat yol göstermesine aldanmayın, yol
bildiğiniz 9 saat sürüyor. Biz Eskihisar dan Topçular a feribotla geçtik.
Çanakkale üzerinden Geyikli yi geçerek adaya ulaştık. Ayçiçeği tarlalarının arasında birazcık kaybolduk ama Cuma günü izin aldığımız
ve erken saatte ( 6 gibi ) yola
koyulduğumuz için saat 2 – 2 buçuk gibi adada idik.
İlk durağımız Ada
Camping kamp alanıydı. Hayatımda ilk defa çadırda kalacaktım ve çok
heyecanlıydım. Bundan bir sene önce çadırın alt tarafı ile bir bütün olduğundan
bile habersiz ben, yerden yılan falan gelir mi acaba diye korkardım. O tarz
kimseye söyleyemediğiniz, kocanız size güler, hiç mi görmedin kardeşim der diye
çekindiğiniz çadıra dair şeyler varsa olayı biraz açıklığa kavuşturayım. Şimdi arkadaşlar önce Amerikan filmlerindeki
bütün o korkutucu çadır sahnelerini aklınızdan çıkarın. Kalacağınız yer ormanın
derinlikleri değil, gayet Ayazma plajına 7 dk mesafede bir çadır otel.
Elektriği, suyu, mutfağı, kafesi, kahvaltı salonu, keyif yapmak için salıncağı
( ki salıncağın hayatımdaki yeri gerçekten başkadır) bile olan açık bir alan.
Geldiğinizde arabalarınızı park edeceğiniz bir otoparkı mevcut. Çadırınız
kendinizin ise geceliği kişi başı 25 TL, onların çadırını kullanıyorsanız
geceliği kişi başı 35 TL . Bungolovlarda yer yoktu, fiyatını sormadım , ama
pahalı olduğunu sanmıyorum. Temiz, sakin, şirin bir mekan kendisi.
Amaaaa ben İstanbulluyum, beyaz yakayım, motivasyon sebebim Güneyde işletme, Ege de pansiyon diyorsanız da Ada Camping gibi bir kamp alanı adada tek ve haliyle yeterli değil. Bağbozumunda hele mekan dolup taşıyor. Biz tam o hafta gittiğimiz için bungolovlarda hiç yer yoktu, kendi çadırınızla kalacağınız bir alan bile kalmamış.. Günler öncesinden rezervasyon yapmasak başımızı sokacak küçük çadırlarımız olmayacaktı. İnsanlar arabalarının önlerinde, uyku tulumlarında yerlerde uyuyorlardı o derece. Piyasada bir açık var benden söylemesiiiiii J
Ayazma Plajı |
Bikinilerimizi, mayolarımızı giydikten sonraaa, 9 saat boyunca
özlemle beklediğimiz Ayazma Plajına geldikkk. Plajın hemen karşısında bir Tekel
bayi var. Bomonti Filtresizleri, patates cipslerimizi, çekirdeğimizi kaptık, bu
sırada kollarımızda Caddebostan sandalyelerimiz var, plaja geldik. Plaja biraz
daha yatırım yapılabilir ama ben bu sakin halini de çok sevdim. Denizin
berraklığı mükemmel, altı baştan başa kum. Yanınıza deniz gözlüğü ve mümkünse
şnorkel getirin, yanınızdan geçen kocamann balıklara inanamayacaksınız, bir sürü deniz kestanesi var. Dokunmak tehlikeli
değilmiş, ama yine de ben elimi süremiyorum. İçini açarsanız pembemsi bir
sıvısı var, içilebiliyormuş, ama sanırım açlıktan ölmeme ramak kalıncaya kadar
bunu denemeyeceğim. Suyu biraz tuzlu,
Karadenizin tatlı suyundan sonra biraz garipsedim ama tuzlu su o kadar güzel
kaldırıyor ki yüzerken yorulmuyorsunuz. Doya doya yüzdüm, döndüm cips bira
yaptım, sonra tekrar yüzdüm... Keyifliydi...

Saat 18.30 gibi kalktık plajdan, merkezdeki süpermarketten
Bozcaada şaraplarımızı aldık. Yanına eski kaşar ve dil peyniri bulabildik,
pesto soslu peynir ya da gouda kadar olmasa da açlıktan mıdır, atmosferden
midir bilinmez inanılmaz lezzetlilerdi.
Saat 7 olmadan rüzgar güllerine varmış olduk siz de sakın geç kalmayın,
yine hayat kurtaran Caddebostan sandalyelerinizi kurun ya da pöti kareli
sofrabezinizi yere serin. Eğer sizin de Sıla gibi over düşünceli keyif manyağı
bir arkadaşınız varsa, şarabı karton bardakta içmem ben arkadaş, çadırda kal
dediniz kaldık, ama bu kadarı fazla der ve çantasından plastik kadehlerini çıkarır. Telefondan da Nil “ Sen beni boşuna hiç
kalbinin oralara koyma” diye mırıldanmaya başladı mı tamamdır. Hani hayatınızın
belli anlarını zihniniz durdurur ya, böyle alakasız, durduk yere... Tam o sırada
öyle durdu sanki an...Yıldızlar başımızın üzerindeki çarşafa dağılmış, yanımda sevdiğim adam, adanın
rüzgarları tenime dokunuyor sanki.
![]() |
Ya yukarıda yıldızlar, sevdiğim adam, adanın rüzgarları falan diyorum adamın verdiği poza bak:))) |
Sanırım saat geceyarısını vurana kadar manzara karşısında,
aslında sonradan düşündüğümüzde uçurumun kenarında kafalarımız bir milyon
takıldık. Şimdi bakınca uçurum, şarap falan biraz tehlikeli geliyor ama o zaman
başımızda kavak yelleriJ
Geceyi orada noktaladık. Çadırlarımıza döndük, top patlasa uyanmazdık öyle
diyeyimJ
Ertesi gün kahvaltı için Çınaraltı Kafe ye gittik. Mekan Bozcaadanın merkezinde. Sokağa
tahta sandalyeler atmışlar, dev bir çınarın altında miss gibi menemenler,
çaylar, pattisler. Fiyatlar da gayet uygundu. Karnımızı tıka basa doldurduktan sonra biraz
yürüyelim dedik, kahvelerimizi içmek için
Zübeyde Hanım a doğru yola
koyulduk. Adanın biliyorsunuz sakızı meşhur. Yolda giderken sağlı sollu
pazarlar kurulmuş, taze nane, kekik ve tabi ki bir şişe sakız aldık. Meşhur
sakızlı muhallebiyi evde kesin deneyeceğim. 10 dk lık yürüyüşten sonra Zübeyde
Hanım a ulaştığımızda yine ağaçların arasında küçük renkli aydınlatmaların
asılı olduğu şirin mi şirin bir kafe ile karşılaştık. Bazı akşamlar burada
yazlık sinema kuruluyormuş. Maalesef bize denk gelmedi ama denk gelirseniz
mutlaka uğrayın.
Yeme,içme faslımız bittikten sonra bu gün de bir değişiklik
olsun diye Akvaryum Koyu’na geçtik. Akvaryum
Koyu merkeze bir tık daha uzak ve iki ayrı yamacın altına uzanan 2 plaja sahip
bir koy. Araba park olayı biraz sıkıntı. Koy küçük olduğu için kalabalık
dönemlerde insan yoğunluğundan rahatsız olmanız olası ama yine de şnorkel ile
suyun altına bir göz atmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Ayrıca Akvaryum Koyuna
gelirken kesinlikle yanınıza deniz ayakkabılarınızı alın, onlar olmadan yürümek
konusunda problem yaşayabilirsiniz. Biz
Akvaryum Koyunun daha geniş olan plajına kalabalıktan dolayı giremedik, küçük
kısım da çok kayalıklı ve taşlı olduğu için sınırlı zaman geçirebildik, bu
yüzden canımız kanımız güzel Ayazma mıza geri döndük. Mis gibi denizin tadını
akşam geç saatlere kadar çıkardık.
Akşam olduğunda o kadar acıkmıştık ki Ayazma plajının hemen
karşısında Koreli Restaurant a adeta
saldırdık. Foursquare puanı 7.7 idi ama inanın insanlar neden bu kadar puan
kırmış anlamadım. Mezeleri çok başarılı. Özellikle çiğ börek, sıcak yoğurtlu
ot, kabak çiçeği dolması, peynirli patlıcanı mükemmel. Patpat dedikleri karışık
kızartmanın tadına da mutlaka bakmalısınız.
Adada 2. günümüzü de bitirdikten sonra yavaş yavaş “ya 3 gün
de Bozcaadaya çok azmış, yarın dönüyor muyuz, nasıl bu kadar hızlı geçti
haftaiçi ofiste geçmeyen bilmem naptığımın zamanı”diyerek söylenmeye başladık.
En korunaklı anı defterimiz olan, güzel anıları biz bile
farketmeden noktasına virgülüne kadar kayda alan belleğimiz hiç bir fırsatı
kaçırmamız için bizi inceden telkin ediyordu. Ertesi gün çok erken kalktık.
Saat 6 yı 20 geçe Ayazma’daydık. Benim gecenin nemiyle hafif ıslak
şezlonglardaki yoga seansımı görmeniz gerekiyorduJ
Bizim gibi deli bir kaç kişi ile birlikte ortadaki iskeleye
kadar yüzüp ben diyeyim 40 kere siz diyin 50 kere suya atladık.
Bizim doğamız bu arkadaşlar. Sabah kalktığında ait olduğun
doğaya uyanmak, ağaçlara dokunmak, denize atlayıp keyifle yüzmek, kumsalda dolaşmak!!! Bunun yerine 52 haftanın 2 si bayram 2 si yıllk izin desen
48 haftası şanslıysanız haftanın 5 , değilseniz 6-7 günü sabahın 6 sında
kalkıyoruz, ne bir çiçek, ne bir su birikintisi
görmeden taş binaların içlerinde ömrümüzü harcıyoruz.
Neyse buralara
daha sonra gireriz. Konuyu dağıtmıyorum.
Son günümüz olduğu için inanılmaz planlı şekilde hareket
ettik. Kahvaltı için adanın en yüksek puanlı kahvaltı mekanı olan Rengigül Restaurant’a geldik. Sılacım
yavrum o kadar acıktı ki facebook gönderisini aynen paylaşıyorum.
Kahvaltı için rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Mekanın tatlışko sahibi bizi geri çevirmek istemedi ama normalde yer bulmak hele rezervasyonunuz olmadan baya zor.
![]() |
Genel görünüm bu şekilde, tavandan sarkan yıldızlara, çiçeklerden fışkıran kalplere bakar mısınnn allasen:) |
![]() |
Reçellerin layık olduğu muamele bu arkadaş! Isırgan otundan reçel mi olur demeyin deneyin :) |
![]() |
Mekanın döşemeleri bile nasıl özenli bakar mısın? |
Kahvaltı mükemmel arkadaşlar. El yapımı böreklerle
cibinlikli masalarda layık olduğu değeri gören reçelleri tek geçiyorum. Buraya
gitmeden İstanbul’a dönmeyin. Ciddiyim. Bak valla dönmeyin son kez söylüyorumJ
![]() |
Kahvaltı bu şekilde üstü kapalı olarak hazır bekliyor sizi. Deli gibi açım servis hızlı mı sorusuna cevap olsun. Sıcaklar da hemen arkasından geliyor... |
![]() |
Ambiyans cidden süper yaaa! |
Kahvaltıdan sonra sakızlı muhallebi için Ada Kafe’ye gittik.
Sonrasında da bağ bozumu olduğundan mütevellit bağları dolaşıp şarap tadımı
yapacağız zannediyordum ki maalesef geçtiğimiz yıl bu aktiviteyi sanırım
yasalardaki bir değişiklik sebebi ile iptal etmişler. Artık sadece şarap tadım
restaurantlarında tadım yapabiliyormuşuz. Biz de Çamlıbağ saraplarının
tadımlarının yapıldığı bir şarap evine gittik.
Mekan Tenedion Wine
House. Tek kelime ile bayıldım! 10 cesit sarap 10 lira arkadaşlar. Şişe
fiyatları da oldukça uygun ama çalışanların size kısa kısa bilgiler verdiği 10
farklı şarabın nasıl yapıldığını, metal ya da ahşap fıçılarda beklemesinin
şarabın tadına nasıl etki ettiğini öğrenip güzel bir tecrübe edinmek
istiyorsanız azar azar denemek çok mantıklı. Yok ben kuru kuru icemem şarabı
diyorsanız da bi peynir tabagi söyleyin yanına🍷🍷Ohh değmeyin
keyfinizeJ
![]() |
Fiyatlar gayet uygun gördüğünüz üzere... |
Gezimizi bitirirken aklımızda kalan son şey bir günümüz daha
olsaydı da merkezdeki meyhanelerden birine de uğrayabilseydik oldu. Maalesef
dönmek zorundaydık ama siz siz olun programınızı ona göre ayarlayın. Merkezde
hem liman kısmında, hem de ara sokak boyunca dışarıya masa sandalye atılmış meyhaneler
var. Güverte, Sandal, Ali Baba, Simyon, Tenedos ve Martı dan birini tercih
edebilirsiniz. Sandal Meyhane nin
puanı 8.0. Ben kalsaydım sanırım Sandal ‘ı tercih edecektim.
Maalesef 3 günün
sonuna geldik. Masal gibiydi. İstanbul’un yarısının orada olmasına rağmen ada
hala biraz el değmemişti sanki. Temennim inşallah dokusu hiç bozulmaz. Biz çok
ama çok eğlendik.
Umarım siz de bu yazıdan sonra sevgilinizin elinden tutar,
bir kaç gün için bu harika yere gidersiniz. Kimbilir belki de dönmezsiniz? J

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder